HÜSEYİN VELİOĞLU

NEDEN KALİTESİZ BİR EĞİTİM SİSTEMİMİZ VAR?

Bir ilköğretim okulu özerk yapıda olmalı. Binasını oluşturmalı, kadrosunu kurmalı, müfredatını belirleyip, öğrencisini beklemelidir. Veli öğrencisi için en uygun müfredatı belirleyip okulunu seçmelidir. Eğitimdeki kalitesizliği ve monotonluğu ancak bu şekilde canlı bir sistemle aşabiliriz.

Biliyorum böyle bir yapı oluşturmak hiç kolay olmayacak. Çünkü eğitim sadece öğrenci, veli ve öğretmen hakkı üzerine yoğunlaştığında prim kazandırıyor. Düşünün 7. Sınıf Türkçe müfredatında şu konu eklenmiştir veya çıkartılmıştır dense yapacağı etki ile öğretmen maaşına %25 zam yapıldı haberinin yapacağı etkiyi.

Yılların alışkanlığını değiştirmek kolay olmayacaktır ama konuyu tüm kalıplarımızın dışında konuşmalıyız. İdeolojilerine saplanmış beyinler bu tartışmaların yakınına bile sokulmamalı, çükü kaybedecek ne zamanımız ne de gençliğimiz var.

Bazıları ülkemiz bu sistemin gerektirdiği bilinçte değil diyecekler. Nedense doğal olarak kötü bir proje zaten kabul edilemez, iyi bir proje için hazır olunması beklenir, mevcut durum da bizleri memnun etmez. Ben bunu şuna benzetiyorum; fikir üretme konusunda akıl tutulması yaşıyor, üretemiyor ama başkasının ürettiklerini kabul etmiyor, hatta engelliyor. Onlara sormak lazım, mevcut durumu beğenmiyoruz, iyiye hazır değiliz, kötüyü zaten istemiyoruz, o zaman yapılması gereken nedir?

2000’li yıllar Türk yüzyılı olacaktı, hatta 90’lı yılların sonlarına doğru demiştik. Bizler oturalım çalışmaya gerek yok nasıl olsa 2000’li yıllar bizim olacaktı. Dünya’nın tapusunu altın kasede bize sunacaklardı ama olmadı. Olamadı çünkü aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekledik. Aynı sistem içinde dev projeler yapıldı, ödüller dağıtıldı ama her nedense sokaklarda yaşam kalitesi hep düştü. lüks binalar, ışıklı caddelerin içinde karanlık ruhlar hep arttı.

Buraya çizmeye çalıştığımız tablo gerçekten bir şeylerin değişmesi için yeterli ve geç kalınmış nedenlerdir. Fakat tablonun daha net anlaşılabilmesi için okullardan örnekler vermek istiyorum sizlere. Okulda öğretmen “ ben sabahçı olmak istiyorum ama ilk iki dersim boş olsun, çünkü 2 ders uykum açılamıyor.” Diyor veya bir başka öğretmen “sabahçı olmak istiyorum, çünkü 10 da uyanıyorum, 11 de kahvaltı yapıp tam hanımla didişmeye başlayacağım, kalkıp okula gidiyorum, emekli olsam bu saatte zaten kahveye gitmiş olacam. Böylece hem maaş alıyorum “ bir başkası “ Hocam benim ders saatinde boşluklar var ben bu boş derslerimde ne yaparım evim de uzak zaten” . Belki dışarıdan bakan insan için bu sözler şaka gibi gelebilir, veya bunu söyleyen öğretmenin şaka yaptığını sanabilir. Ama ders programı hakkında idarecilerle görüşen öğretmen bunu ağlayarak söylemesi işin ciddiyetini açıklıyor sanırım.

Okullarda performans arttırıcı bir işleyiş mevcut değilse, öğretmenin iş garantisi varsa kaliteden bahsetmek hiç de olabilir bir durum değil bence.

Şimdi biraz hayal dünyasına dalalım ve şöyle bir okul düşünelim. 100 öğrencisi ve güzel bir eğitim kadrosundan oluşsun. Belediye her öğrenci için yıllık 8000 TL para ayırsın. Ama bu parayı peşin olarak değil de günlere bölüp devam eden öğrenci başına ödeme yapsın. Mesela pazartesi günü 90 öğrenci okula devam etti günlük 90 öğrenciye düşen parayı okul hesabına yatırsın. 10 öğrencinin parası geri alınsın.böylece okula devam sorunu için okul idaresi canla başla çalışır mı? Bence çalışır, çünkü her gelmeyen öğrenci okul için bir kayıp. Bence her sabah okul yönetici ve öğretmenleri devamsız öğrencilerin peşinde olacaktır.

Gelelim işin biraz teknik kısmına. Okul müfredatının milli eğitim bakanlığı tarafından ana başlıklar şeklinde şekillendirip içi boş bırakılsın. Yıl içerisinde uygulanacak sınav içeriği ile ilgili bilgiler milli eğitim bakanlığı tarafından okula gönderilsin. Okul idarecisi ve öğretmenleri ile birlikte bu müfredatı en başarılı nasıl olacaklarını düşünüyorlarsa doldursun. Ve yıl içerisinde uygulanacak sınavlarda belirli bir başarı gösteremeyen okul personelinin sözleşmesi feshedilsin. (22.03.2012)